KAFADAN ENGELLİ

Tokat gazetesine yazmaya başlayınca yazı işleri müdürü sevgili Fatih Kılıç’tan gündemi takip edebilmem için her gün bir gazete istedim. Gazete aksamadan bir süre geldi. Sonra sahiplerinin malî durumunu sarstığı gerekçesiyle aniden kesildi. Ama yazmayı yine de sürdürdüm. Çünkü derdim gazete, para, pul değil, okurlarıma ulaşabilmekti. O yıllarda Umutcan Umut diye biri yazıyordu. Düzgün ve akıcı … Devamını oku

NECATİ ŞİMŞEK

Onu her zaman görürdüm. Aynı ortamda bulunurduk ama pek samimi değildik. Selamlaşır, gereğinde hatır sorar geçerdik. Hepsi o kadar. Okey salonunda daha çok Cumhuriyet ortaokulu öğretmenleriyle oynardı. En soğuk havalarda bile kameriyelerin yanında tek başına sigara içtiğini görürdüm. Günün birinde gelinimin sürücü kursu öğretmeni olduğunu öğrendim. Sevindim. Olgun, düzeyli, güvenilir bir arkadaşımın gelinime ders vermesinden … Devamını oku

İSMAİL ŞAHİN

Köylümüzdü. Köyümüzde ilk okuyup öğretmen olan iki kişiden biriydi. İlk öğretmenliğine de köyümüzde başlamış. Dört ve beşinci sınıflarda öğretmenim oldu. Çünkü ilk üç sınıfı, eğitmenim okutuyordu. Başöğretmen, gençliğine rağmen kısa sürede otoritesini sağlamış, büyük küçük herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştı. Onları örnek alarak aynı köyden bir hayli öğretmen yetiştik ama öğretmen denilince akla, ilk önce … Devamını oku

ÇADIR KAMPI

İnsanlar çocukken büyümeyi, büyüyünce de genç görünmeyi isterler. Küçük kızın, annesinin topuklu ayakkabısı ile yürümeye çalışması ne kadar gülünç ise orta yaşlı hanımların sohbetlerde otuzlu yaşları geçmedikleri iddiaları da o kadar gülünçtür. Yaşını saklayanları “Küçül de cebime gir:” diye ayıplarlar şaka yollu. İşte iki kişilik çadırın malzemeleri de küçülerek kendi kutusuna girmiş. Plastik çadır bezi, … Devamını oku

BALKON

Karşıdaki yuva kadar balkonu yeni camlattılar. Rengârenk çamaşır kurutma telleri dışarıda kaldı. Kocaman kapılı bir de dolap yaptırdılar mı sana, tabandan tepeye kadar, beyaz boyalı güzel dolabın iç bölümlerinde, raflarında neler saklarlar, kim bilir… Çamaşır iplerinin bağlı olduğu metallere çifte kumrular dadanmış. Birisi gelince süzülerek, göz açıp kapayıncaya kadar öbürü de yetişiyor. Birbirinden ayrılmayan sevgililerin … Devamını oku

ÜZÜM YEMEK

Bizim köyde, ama az ama çok üzüm bağı olmayan ev yok gibiydi. Çolağın oğlu, büyük oğlu Kekeç Hasan’ı ayırdı. Ev olarak yalnız bir göz oda verdi. Odaya dışarıdan bir kapı açtılar. Başka bir şey vermemiş olmalı ki kadınlar söyleniyorlardı: “Mavuya! Osmannan Abidin’e iki garıh bağ bile vermedi. Osman ile Abidin, Kekeç Hasan’ın oğullarıydı. Bir de … Devamını oku

ZEYNEL GÜL

Zeynel Gül’den bir telefon aldım. Gönderdiği video ile ilgili görüşlerimi rica ediyordu. Köyümüzün öne çıkan ailelerinden birine mensup olan Zeynel, Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten sonra otuz yıl öğretmenlik yapmış. Bu arada İstanbul’da hukuk okumuş, şu anda Ankara’da avukattır. Videoyu dikkatle izledim. Bir televizyon kanalında şiir üzerine sohbete katılmıştı. Kendisine ait önündeki üç kitabın ikisi şiir, … Devamını oku

ELİN ELİMDE OLSUN / KAPI KAPI DİLENEK”

Duran’ı, tekkeyle kubbeyle ancak bulmuşlardı. Tekke vergisiydi yani. Altı bacının bir kardeşiydi. Baba ocağını yaksa yaksa Duran yakardı. Şımarık büyümüştü. O yüzden evde, hatta köyde bile lafının üstüne laf yoktu. Tekke vergileri biraz delişmen olur. Büyüyünce oturur derlerdi ama büyüdükçe kuduruyordu. Aile, varlıklıydı. Duran, boylu boslu, yakışıklı, gösterişe düşkündü. Büyükleri dünyalarını değiştirince, “Kırıldı beyler paşalar, … Devamını oku

PERŞEMBE YAYLASI

Daha önce rahmetli Muhsin Demirci’nin başkanlığında görmüş, tadı damağımda kalmıştı. Bir minibüs adamla gitmiş, yaşlı yağmurlu bir günde ağaçsız, çimle kaplı yaylada kısa bir gezintiden sonra bastıran sağanakla salon gibi bir yere sığınmıştık. Bu kadar görmeme rağmen yaylayı çok beğendim. Beğendiğim her şeyi önce aile bireylerime göstererek, okurlarımla da yazarak paylaşmak isterim, her zaman… Uzun … Devamını oku

BU YIL BİZE GÜLMEK YASAK, BELKİ SENEYE!”

Allah hayırlısını versin felaket üstüne felaket yaşıyoruz bu sene. Covid 19 dünyanın üstüne karabulut gibi çökerken dışarı adım atamayanlarımızın en önemli yakınma cümlesi, “Bu sene kış çok uzadı.” Cümlesiydi. “Bahar gelmeyecek mi? bahar gelmeyecek mi? nakaratının gerilerde kaldığını sanıyorduk. “Bu yıl bu dağların karı erimez” bıkkınlığını Pir sultan Abdal söylemiş. Kış onların zamandaymış. Şimdi kar … Devamını oku

YÜRÜYÜŞ MESAFESİ

Haftada bir gün verilen dışarı çıkma müsaadesinden sonra bir de yürüyüş mesafesi çıktı. Yürüyüş mesafesi nasıl bir şeyse, açıklanmaya ihtiyacı var… Sosyal mesafeyi anladık. Yan yana ya da karşılıklı duran insanların birbiri arasındaki uzaklıktır. Ama yürüyüş mesafesini tam anlayamadık. Başlangıç ve bitimi belli değil. Uzaklığın boyu da belirsiz. Örneğin, başlangıç noktası ev ise bitişi nere? … Devamını oku

BAKANIMIZ MÜJDELEDİ

Akşam haberlerinde dinledik, sevindik. 65+ yurttaşlara seyahat izni çıkmış. Ev hapsinden kurtuluyoruz. Artık şehirlerarasında bile yolculuk yapabilecekmişiz. Ancak iznin şartlarını dinleyince şahsen benim hevesim kursağımda kaldı. Bir kere yola refakatle çıkacakmışız. 65’i geçtiysek hasta mı olduk, birden bire? Bu kararı alanların arasında kaç kişi var acaba, 65’in üzerinde. Bilim kurulunun hiç birini tanımıyorum ama cumhurbaşkanlığı … Devamını oku

YAPTIN BİR HAYIR…

Biz tatilde sabah altı da bir saat yürür, dönüşte kahvaltı yapar acele plaja inerdik ki sabahın serinliğini kaçırmayalım diye. Saat on birde otelimize döner, duşumuzu alır, on iki de yemeğimizi yiyip istirahata çekilirdik. Akşamüstü saat 15.00 gibi çay – pasta, dondurma, 16.00’da tekrar deniz girer saat 18.00 – 1900 gibi plajı terk ederdik. Devletimiz lütfetmiş, … Devamını oku

İHTİYAR DA ÇOCUKDAN SAYILIR

Korona virüs saldırınca yetkililer dediler ki, “Bulaşsa bile gençlerin bağışıklık sistemi güçlüdür. Yaşlıların dayanma gücü azaldığından onlar, sokağa çıkmasın. Üstelik çoğunun çalışma zorunluluğu da yok. Cami önlerinde, meydanda, ırmak kenarında oturup lak lak edeceklerine evlerinde otursunlar. Ayağa bari dolaşmazlar. Öncelikle gençleri kurtarmaya çalışıyoruz. Bir de onlarla uğraşmak zorunda kalmayalım.” Delikanlı diyor ki yaşlı babasında. “Şu … Devamını oku

GENÇ GÜTMEK, AĞI YUTMAKTIR

-Sakar mısın be çocuk, anca düşüyorsun? Geçmiş olsun. -KOR ÂŞIK KORRR – Aaa, ne zaman büyüdün de âşık oldun? Daha dün leblebiye guguk diyordun. Arkadaşlarla oynamaya giderken “Ben de geleceğim“ diye peşimize koşuyordun da seni avutup sıvışıncaya kadar ne çekiyorduk. Demek büyüdün de âşık oldun ha! Şairin “Dün mü buradaydın / Bu gün mü geldin? … Devamını oku

BULGUR TAŞI (DEĞİRMENİ)

Bu güne kadar konu sıkıntısı çekmezdim. Bu gün elim boş kaldı. Yazmasam olmaz. Derken “Kurt, bildiği deliğe kaçar” hesabı yine köyüme, Alaca’nın küre Köyü’ne döndüm. Taş çekme derdik, bulgur çekmeye… En iyi buğday yıkanır, kurtulur, koca koca kazanlarda kaynatılır. Kuruyunca ayıklanır. Soku, ya da setende dövüldükten sonra bulgur değirmeninde çekilir. Ortalama beş kişilik bir aile … Devamını oku

BORÇ DEFTERİ (Öykü)

Nisan ayının serin bir günüydü. Bakkal Hüseyin Efendi, kapının önüne bir sandalye atmış sokağı seyrediyordu. Ben beni bileli burada bakkallık yaparım. Bu Nisan ayı kadar bereketsiz aya rastlamadım. Şu hale bak. Eskiden bu sokaklar, böyle ıssız mı olurdu. Gelen giden eksik olmaz, çocukların cıvıltısından durulmazdı. Son günlerde bir salgın çıktı, herkes evine kapandı. Sokak, susuz … Devamını oku

BELAGAT

Verilen bir konu ile ilgili konuşmanın ya da yazmanın ilkine öğretmen okulunda rastladım. Öğretmenimiz bir kompozisyon dersinde.”Rüzgâr konusunda bir yazı yazın” demişti. Kâğıda kaleme sarıldık. Harıl harıl yazarken öğretmenimiz, bir arkadaşa yol gösteriyordu. Bayan öğretmenimizin yardım amaçlı örnekleri: “Rüzgâr konusunda ne yazılmaz ki Yener? Bahar mevsiminde çiçeklerin tozlaşmasına yardım ettiği, çamaşırları kuruttuğu, yelkenleri şişirdiği, yel … Devamını oku

İHTİYACA BİNAEN

Pamukkale Üniversitesi rektörü ihtiyaç hissedip kampusta bir bina yaptırmak istemiş. Vay sen misin iş yapmaya kalkan? Hemen malum zihniyetin elemanları ayağa kalkıp, hatta koskoca kadın profesör bile, iş makinesinin önüne yatmış. Fotoğrafını gördük. Ne imiş efendim orada yerli ve milli tohum üreteceklermiş. Meslektaşım ve iş arkadaşım Ahmet Demiroğlu, yeri geldikçe anlatırdı: “Efendim demişler padişaha, Almanlar … Devamını oku

FİSKELER

(Nazlı yare fiske ile taş attım geri döndü bana delisin dedi.) Akşam bir dostum aradı. “İki gündür evde bunaldım. Yarın sabah namazından sonra stada gidip sporumu yapacağım. Bu saatte kim ne diyecek? Hem kimseyle konuşmam ki. Evinizin bahçesi müsait. Senin yerinde olsam bahçede yarım saat yürür, girerim evime.” Dostum, yılın her mevsim ve gününde yağmurlu … Devamını oku

BÖLÜK PÖRÇÜK

Haber kanallarındaki ipe sapa gelmez boş konuşmalardan usandım. Kumanda ile gezinirken TRT’ belgesele rastladım. “En Zor Okul Yolları” adlı belgeselde ilkokul öğrencisi Lorenzo, dağlara tırmandı, dereleri geçti, kaygan kayalarda, korkunç uçurumların kenarındaki belli belirsiz patikalarda yürüdü. Kâh güç aldığına inanarak ağaç yapraklarını yedi, kâh emekleyerek, kâh ayakkabısının vurduğu parmaklarını ovarak dört saatte yatılı okuluna ulaştı. … Devamını oku