Ezandan önce uyanırdı annem,
Kadın dediğin güneş doğmadan kalkmalıydı.
Bu toprakların kadınları güneşten önce uyanır güneşi onlar doğururdu hanelerin üzerine.
Kızarmış ekmeğin, tarhana çorbasının kokusunda yürekten demlenen çayın sıcaklığında uyanırdık güneş doğan evimizin odalarında…
Bereketi kaçarmış evin rızkı kesilirmiş adamın.
Öyle söylerdi hep.
Bu rızıksızlığın sebebini şimdi bildim anne.
Öğlene kadar yatıp öğlenden sonra kalkıp işleri güçleri yetiştiremeyişimizin bereketsizliğini şimdi çözdüm anne.
Kış günü buz tutardı, yazmasındaki oyalar, dualar süzülürdü dudaklarından…
Elleri hamur kokardı her daim, elinde kuruyan hamurları bile ziyan etmez ovalayıp karınca yuvalarına serpiştirirdi.
Çünkü anne demek yetmek demekti.
Şimdilerde;
Artık buz tutan yazma oyaları yok, buz kesen sözler var anne.
Çatlamış dudaklara ruj, uzamış tırnaklara oje sürüyoruz anne.
Dudaklarımızda duaları unuttuk kendimizi kaybettik sabahın köründe anne.
Ellerimiz her daim telefonda, facede, instegramda, televizyonun kumandasında…
Sanki göbeğimiz bir kesildi teknolojiyle, sanal alemde.
Çocuğumuza ayıracağımız en kıymetli zamanı bile luzumsuz şeylerle harcadık anne.
Nerde hamur kokan eller? Nerde hamur kokan evler anne?
Şimdilerde her şey yarım yamalak, eremedik tamama.
Yarım doktor candan, yarım hoca imandan etti hepimizi…
Kimse kimseyi tanımıyor, kimse kimseyi beğenmiyor, kimse kimseye muhtaç değil anne.
Çünkü herkesin egosu tam.
En ufacık şeyi büyütüyor doktor doktor geziyoruz,
Bir dostun gülümsemesinde çıkar arıyoruz.
Samimiyeti, içtenliği, sevecenliği, özü kaybettik,
Gönül dalgınlığımız, yorgunluğumuz, arayışımız bu yüzden anne.
Akşam olunca evin perdesini kapatmaya alışkın elleri vardı annemin.
Bizler akşam olunca telefonu kapatacak eli bulamadık, sulamayı farz edindiğin gonca güllerimiz çocuklarımızı ellerimizle soldurduk anne…
Eskiden;
Her şeye sahip değildik ama kocaman sevgi dolu yüreklere sığınır öksüz yetim kalmazdık.
Şimdilerde;
Sevgisiz, merhametsiz, duygusuz hayatlarda öksüz yetim kaldık anne.
Kınalı ellerinde çalışmanın izlerine rastladığımız kireç tutan parmaklarını
Şimdilerde;
Tembellik,sanal alemlerde gezerek yer yurt edinmeye çalışanların, hazır gıdayla beslediğimiz yavruların sağlığını hiçe sayarak aileyi çatırdatan sesi duymaktan aciz kaldık anne.
Yorulduk kumandanın tuşuna, makinanın düğmesine basarken, girdik dipsiz kuyulardaki girdaplara yok olduk. Boğulduk, haplarla çare aradık depresyonlara..
Şimdi anlıyorum üretmenin, çalışmanın huzur demek olduğunu…
Sevginin, merhametin, nimetin, bereketin alınterinin insanca olduğunu.
Biz bu huzuru farkına varmadan kaçırdık anne.
Ömrümüzü bir zan üzere yaşayarak, bir hiç uğruna bağışladık anne.
Kendimize;
Yetmedik…yetemedik…
Bilmedik…bilemedik…
Bize verilen bu ömrü sahiplenemedik Anne,
Şimdi seni daha iyi anlıyorum Anne…
Sakın…
İş işten geçti deme Anne!
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ