Silindir Şapka Giyen Köylü, Sadri Ertem’in ikinci hikâye kitabında yer alan ilk hikayedir. Kitaba adını veren hikâye de budur. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nın ilk toplumcu gerçekçi hikâye yazarlarından olan Sadri Ertem, bu hikayesinde yanlış batılılaşmanın eleştirisini yapmıştır.
Bir grup şehirli, kuş uçmaz kervan geçmez bir Anadolu köyünün yakınlarında araba ile seyahat etmektedir. Bu grup batılılaşma kavramını yanlış anlamış sözde aydınlardan oluşmaktadır. Medeniyet kavramını yol ve kıyafetle eş bulur, kendilerini köylülerden üstün görürler. Bu esnada yol kenarında ilerleyen bir grup köylü gözlerine çarpar. İlk dikkatlerini çeken şey köylülerin kafalarındaki son derece şık silindir şapkalardır. Arabadakiler bu duruma çok sevinir ve aralarında medeniyet güzellemeleri yaparlar. Araba köylülere yaklaştıkça ortada bir tuhaflık olduğu sezilir. Köylülerin kafasında şapka olmasına rağmen içlerinde gömlek yoktur ve kimi erkekler süslü kadın şapkaları ile yürümektedir. Bir kadın da elinde gramofon taşımaktadır. Arabadakiler bu duruma şaşırmazlar medeniyetin yavaş yavaş yerleşeceği ve silindir şapkanın medeniyet yolunda önemli bir adım olduğu düşüncesindedirler.
Büyük bir mutlulukla köyü ziyaret etmeye karar veriler. Köye girdikleri zaman köylüler arabanın kapısına doğru atılırlar. Bunu da bir medeniyet alameti sayan sözde aydınlar şehirde bile bu inceliğin olmadığı kanısındadırlar. Arabanın kapısını açan köylüler, arabadakilere aç olduklarını ve varsa ekmek istediklerini söylerler. Silindir şapka takan köylü, bir ayakkabıya bile sahip değildir. Köylüler duruma açıklık getirirler. Şehre ürettiklerini götürmüşler ve şehirdeki tüccar, köylülere alacaklarının karşılığında bu süslü kıyafetleri vermiştir. Şehirde bunları satmaya çalışan köylüler elleri boş ve aç olarak köye dönmek zorunda kalmışlardır.
Zaman: Hikâyede belirli bir zaman belirtilmemektedir. Ancak olay birkaç saat içinde gerçekleşir.
Yer: Olayın geçtiği yer net olarak belirtilmese de kuş uçmaz kervan geçmez Anadolu stepleri biçiminde bir tasvir yapılmıştır.
Hikâyede hiçbir kişi ismiyle verilmemiştir. Ancak karakterler iki grupta toplanabilir. Köylüler, ayakları çıplak, kafalarında süslü şapkalar ve karınları aç olmalarıyla dikkat çekerler.
Şehirliler ise kendilerini aydın olarak görürler ve Anadolu gerçeklerinden haberleri yoktur. Batılılaşmayı yanlış anlamış tiplerdir.