“Kardeşin duymadan eloğlu duyar.”
Mütevazı sitemiz, altışar daireli iki bloktan oluşuyor. Sigortadan maaş alanlar kooperatif kurup inşaatı kendileri yaptırmışlar. Biz sonradan aldık. O zaman evlere sigorta evleri diyorlardı. Kurucular kendilerine göre düzen kurmuşlar, biz de onlara uyduk.
Üç katlı blokların her katında karşılıklı iki daire bulunuyor. Dairelerden birinin iyi ya da kötü gününde, karşı daire de kapısını açıyor. Böylece erkekler bir dairede, kadınlar diğerinde ağırlanıyor.
Bir cenaze olursa on bir ev organize olup ikişer ikişer cenaze evine yemek götürülüyor. İlk yıllarda herkes gençti. Yemekten sonraki hizmetleri de yemeği götürenler yapıyordu.
Günümüzde eski komşular yetmişini geçtiler. Önceki düzene güçleri yetmeyince hazır yemek göndermeye başladılar. Şükür, gençlerimiz de yetişti. Hizmetleri de onlar yapıyor, gayri.
İki gün önce karşı komşumuz rahmetli oldu. Kurallar gereği evimizi açtık. Komşuya erkeklerin evimize yönlendirilmesini talep ettik. Genç Sinan oğlumuz, teklifimizi teşekkürle geri çevirdi. “Pandemi döneminde belediyeden çadır bile istemeyeceğim. Taziyeye gelenlerin kapalı ortamda bulunmasını istemiyorum” dedi. Okumuş, aydın insan başka oluyor canım…
Bizim köyde cenazenin defnedildiği akşam, evde ne piştiyse bir tabak yemek, bir yufka ekmeğini alır, aile reisi, eşiyle beraber cenaze evine giderdi. Hem taziyelerini sunuyor, hem akşam yemeğini beraberce yiyorlar, hem de okunan kuranı dinleyip evlerine dönüyorlardı. Ayrıca uzaktan gelen misafirler varsa onları da eve davet ediyorlardı. Köyde otel yok, konuk evi yok. Misafirler nerede kalacak?
Misafir deyince aklıma geldi. Yüksek okul öğrencisiyken arkadaşımla beraber bir uzak köye gelin alma düğününe katılmıştık. Köye girer girmez bir adam, arkadaşımın elindeki çanta radyoyu kaptı. Adını lakabını söyleyip “Siz bu akşam benim misafirimizsiniz. Kimseye söz vermeyin diye radyonuza el koyuyorum” deyip uzaklaştı.
Adamcağız, akşam bizi buldu da o gece misafir etmişti.
BİR FIKRA
Oğluna demiş ki ev sahibi,
-Sor bakalım oğlum misafire aç mı, yorgun mu, uykusuz mu? Oğlana fırsat vermeden yanıtlamış misafir:
-Çeşmeden suyumu içtim. Söğüdün gölgesindeki çimende de uyumuştum. Hiç yorgunluğum kalmadı ki…
İşte gözü tok milletimiz böyle. Milletimiz yaşadıkça kimse aç, susuz, uykusuz kalmaz inşallah!…