23 Eylül 2020 - 10:25:32 - 519 Okunma
Son günlerde (Covid-19) un saldırısında hayatını kaybedenlerin sayıları çoğalmış. Yoğun bakımlarda yer kalmamış. Testte pozitif çıkanları, devletin araçlarıyla evlerine kadar götürüyorlarmış.
Bunun böyle olacağı belliydi. Bilim insanlarımız, her fırsatta uyarı üstüne uyarı yapmadılar mı? Söyledikleri de gayet basitti. Para istemiyor pul istemiyor (TMM)ye uyun yeter. Temizlik, maske, mesafe bazılarınızı alıştırmak için aylarca evinizden çıkmamanız sağlanmadı mı? Sözle, yazıyla her fırsatta dikkat çekilmedi mi? Trafik ışıklarına bile yazıldı, evde kalın diye. O kadar işinin arasında Sayın Cumhurbaşkanımızın bile ekranlarda kaç kez uyardığına canlı şahidimdir, doğrusu.
Sana ne idi kardeşim, 86 yıllık rüyamızın ibadete açılışına koşman? Sen olmasan o mübareğin açılışı yapılamayacak mıydı?
Biri çocuğunun mürüvvetini görmek için kalabalık davetlinin katılımıyla düğün yapmak istemiş. “Nerde davul çalınır, kel kız orda bulunur” örneği haberi duyar duymaz düğüne koşman şart mıydı?
Bir paket çay için mitinglerde sevinçten kendinden geçmedin mi? Onu da ya kapabildin, ya kapamadın… Uyarılara kulak tıka. Böyle olunca da sızım sızım sızlan. Bu salgının ilacının ve de tedavisinin olmadığını Mısırdaki sağır sultan bile duydu.
Orhan Veli, “El konuşur, sevişirmiş bana ne.” derken tam da bunu söylüyordu. Ama lafını nedeyim? Anlayanı getir. Anlayanı getir ki hiçbir etkinliğe katılmayıp evinde uslu uslu otursun. Kul Himmet bile karışmış bu konudaki söze: “Bir iş gelirse başına / Bahane bulma komşuna / Sefil hırkanı çek başına / Yat bir zaman gör nic’olur.” Hangi birini sayayım?
Ustanın dediği gibi “Kabahat senin, demeğe de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”