Okulların açılacağı şu günlerde çocuğunu birinci sınıfa kaydettiren her velinin gönlünde çocuğunun sınıf birinciliği yatar. Harp okuluna adımını atan her öğrencinin gönlünde de genelkurmay başkanlığı yattığı gibi…
Zayıflarla süslü karneyi gören veli, küplere biner ve çocuğa:
-Utanmıyor musun böyle bir karneyi getirmeye? Senin yaşındayken ben, sınıf birincisiydim.
-Ama baba, Atatürk’te senin yaşındayken cumhurbaşkanıydı, yanıtıyla hayatın ilk şamarını yiyen veli, çan eğrisini, ferdi farkları tekrar hatırlar.
İlkokul sonrası, ilk tercihimiz, fen lisesidir, olmazsa Anadolu lisesi de iyidir. O da olmadı. Herhangi bir lise de olabilir canım, çocuk açıkta kalmasın da…
Liseden sonra Odtü’den başlarız. Boğaziçi, Teknik üniversitelerden herhangi biri… Seçe seçe bütçemize uygun özel bir üniversiteye kadar ineriz. Böyle durumlarda “İnersin gönül inersin. Attan iner eşeğe binersin. Eşeği de bulamaz, yaya kalırsın” derler.
Çal kötek, iyi kötü, beribenzer bir diploma alıp işsizler ordusuna katılır çocuk. KPS’den hatırı sayılır bir puan alır ama bu kez de “Mülakat“ın soğuk duvarına çarpar. Mülakat deyip geçmemeli. Günümüz ortamında ondan büyük engel yoktur. “Dosta gidem dedim, koymuyor engel” hadi güç bela onu da aştığını varsayalım.
Eniştenin arkadaşının torununun adı, ismi lazım değil tehlikeli bir örgüte bulaşmışsa ucundan kenarından… Noolucak? Güvenlik soruşturmasını nasıl geçeceksin?
Sen, hısım akraban, çaputunun değdiği kimse ya da kimseler, adam gibi adamlarla yakınlık kurma. Olur olmazlarla, yeğnik, düşük adamlarla gez toz. Sonra da devletten iş bekle. Olacak iş mi bu! Sen bu memlekette yaşamıyor musun kardeyşim? Aklını başına ne zaman toplayacaksın da ülke gerçeklerine göre yaşayacaksın?
Üniversite mezunu bunca işsizin serüvenleri bundan farklı mı sanıyorsunuz?