“Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası içinde ebedî kalıcı olmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş ve lânet etmiştir. Ve ona büyük bir azap hazırlamıştır.”(Nisâ, 4/93)
“Allah’ın haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın. Kim mazlum olarak öldürülürse biz onun velisine (mirasçısına hakkını isteme konusunda) bir yetki vermişizdir. O da öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü o, zaten yardıma mazhar kılınmıştır.” (İsrâ, 17/33)
Türkiye’de cinayetler artarak devam ediyor. Bu cinayetler daha çok kadınlara yönelik oluyor. Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Ancak bunlar psikologların işidir.
Kadın olsun erkek olsun cinayet cinayettir, fark etmez. Nitekim Peygamberimiz Veda Hutbesinde: ”Ey insanlar, kadınların haklarını gözetmenizi, bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizlerin üzerinde hakları vardır.” demiştir.
Haksız yere öldürme bütün dinlerde yasaktır. Tevrat’ın on emrinden biri de “öldürmeyeceksin” şeklindedir. Kur’an “haksız yere öldürmenin bütün âlemi öldürmek gibidir” der. Bunun için “kısasa kısas” hükmü vardır. O halde idam cezası geri getirilmeli, Allah’ın lanet ettikleri hapislerde beslenmemeli ve de bu tür olaylara teşebbüs önlenmeli, caydırıcı rol oynamalı idamlar.
Türkiye’deki terör, cinayetler, adi suçlar gibi topluma korku ve endişe salan olaylar gün geçtikçe artıyor. Toplumun dezenformasyonuna, toplumsal bağların zayıflamasına ve güven ortamının yok olmasına neden olan bu hadiseler kendiliğinden gelişen hadiseler olmasa gerek. Evet, toplumdaki yozlaşma bu tür hadiseler için bir zemindir. Ancak bu tür olayların gerçekleşmesi kendiliğinden olan olaylar olmasa gerek. Bu bir projedir ve bu olaylar dışarıdan ve içeriden kaşınıyor, sonuçlar çarpıtılıyor. Devlet aklı bu olayları ya yanlış okuyor, ya hiç anlamıyor ya da bu olayları önlemekten daha önemli işleri var! Yani bu olaylar için tedbir almaya henüz sıra gelmemiş. Ancak kartopu yuvarlanmaya başladı bile!
Bir projedir diye düşünmem hiç de abartılacak durum değil. Hükümet sorunlarla uğraşırken, iktidarı kaptırmamak için mücadele ederken ülkemizde “kurbağayı yavaş yavaş haşlama” misali toplum içten içe kemiriliyor. Bura-da akıl dışarıdan gelirken içteki hainler sahnede oyunlarını oynuyorlar. Cinayetler de bu oyunların bir perdesidir. Çünkü cinayetlerde pozitif ayrımcılık yapılıyor ve kadınlarla erkeği karşı karşıya getiriyorlar, aile yapısını çökertiyorlar. Neden böyle söylüyorum? Sabahleyin Ceren Özdemir’in katledilmesi (Allah rahmet eylesin) olayıyla ilgili haber ve yorumları izliyorum. Bir kanalda katilin “Bir bıçak darbesinde öldürebileceğim kişiler aradım gözlerimle” dediğini dinledim, diğer bir kanalda ise “kendime güçsüz kadınlar aradım” diyor şeklinde haber yaptı. Yorumda özellikle “kadının” altı çiziliyor ve canlı bağlantıda muhabir de ısrarla “kadını özne” haline getiriyor. Daha önce de bir çocuğu katleden bu manyak, bir katil. Bir kadını katletti, ama olaydan anlaşıldığı gibi bu bir kadın cinayeti olarak gözükmüyor. Çünkü cezaevinden kaçtıktan sonra “birilerini öldürmeyi düşündüğünü” ifade ediyor. Neden bunun üzerine duruyorum? Çünkü birileri bu durumu farklı yerlere çekiyor, daha büyük felaketlerin zeminini hazırlıyor. Cinayet cinayettir ve asla affedilemez. Ancak kadına uygulanan şiddet hiç affedilemez, çünkü bu millet Allah’ın emri olduğu için kadınına daha çok sahip çıkar, bu minvalde ordumuz da aynı zamanda bu milletin namusunu korumaktadır. Tıpkı kurtuluş savaşında olduğu gibi. Nene hatunlar, Şerife bacılar, Kara Fatmalar da bu düşüncenin öncüleridir. O halde bu cinayetlerin yeni cinayetlere neden olmaması, toplumsal çözülmeyi körüklememesi için elimizden geleni yapmalı, ateşe körükle gitmemeliyiz. Yani devlet olayların önlenmesi için en katı tedbirleri almalı, hadise vuku bulduğunda failleri en şedit bir şekilde cezalandırmalı, mağdurları veya mağdur olabilecekleri devlet korumasına almalı ama bunları ortalığa dökmemeli. Yani bunu bir milli mesele olarak görmeli ve bu tür olayların basında çarşaf gibi afişe edilmesini yasaklamalı. Yasaklamalı, çünkü basının bir kısmı bunu kullanırken bir kısmı cahilliğinden dolayı yanlış yorumluyor, yarayı azdıran ilaçlar kullanmaya kalkıyor. Basın türbine oynar bu ve bunun gibi olaylardan kasasına akacak olana bakar. Pek çok meselede olduğu gibi. Özellikle yalan haberlerin kol gezdiği günümüzde.
Yazılı ve görsel basın bu ülkede her gün cinayetler işliyor. Bir futbol takımı gibi fanatizmin kol gezdiği bu kanallar siyasi olarak bölünmüşler her gün kendi mahallelerinden karşı mahalleye doğru ateş ediyorlar. Bırakın muhalif kanalları, hükümetin yayın organı gibi çalışan kanallar bile milletten uzak yayınlarıyla ve sadece hükümetin tüm yap-tıklarını savunmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Oysa bizim kültürümüzde “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” padişahı sürekli uyaran bir geleneğimiz var.
Hiçbir kanal, milletin ahlak, dini duygular, milli duygularını ciddiye alan yayınlar yapmıyorlar. Müthiş bir göz boyama furyası var; reklamlarla, yayınlarla, diziler vasıtası ile millet iğfal ediliyor. Sanki insanlar hep lüks bir hayat için-de, sanki herkes son model arabalara biniyor. Evlilik hayatı ilkel gösteriliyor, insanlar dost hayatı yaşamaya özendiriliyor.
Bütün bu yayınlar vasıtası ile insanlar milli ve manevi değerlerinden uzaklaştırılırken; ne yazık ki gerek eğitim yuvalarında ve gerekse ailelerde çocuklara yeterince milli bir eğitim verilmiyor. Bu yüzden insanlar bütün dini ve ahlaki duygularını kaybediyorlar. Toplumumuz bizi biz yapan değerleri kaybettikleri için de hiçbir ahlaki sınır tanımadan lüks hayata özeniyor, onun özlemini duyuyor, kavuşmak için de sınır tanımıyor. Bu durum da istenmeyen olaylara sebep oluyor.
Cinayetlerin panzehiri samimi ve akılla bezenmiş iman, ahlak ve amacına matuf eğitimdir. Bu yeterli mi? Elbette hayır! Aynı şekilde milletin en azından ihtiyaçlarını giderecek asgari geçim standartlarını karşılayacak ekonomik gelirlere sahip olması intihar ve cinayetlerin azalması için şarttır. Adaletsiz bir ekonomik dağılımın adaletli hale getirilmesi, sosyal sınıf farklılıkların ortadan kaldırılması toplumsal cinayetlerin ortadan kalkması için elzemdir. Polisiye tedbirler cinayetleri önlemektir ama cinayet duygusunu kafalardan silmek için yetersizdir/yanlış yöntemdir. Doğru eğitim, ahlak eğitimi, anne-baba eğitimi… cinayet kafalarının yetişmesine karşı alınacak önlemlerdir. Polis eroini yakalar, eğitim eroin ektirmez! Biz hangisini yapacağız ya da hangisine daha çok önem vereceğiz? Bunlardan hangisi bilimsel acaba?
İsmet YALÇINKAYA
06/12/2019