Cenap Şahabettin, 21 Mart 1870’te Manastır’da doğdu. Babası Osman Şahabeddin Bey’in Plevne’de şehit düşmesinin ardından ailesiyle İstanbul’a geldi. Tophane’de Mekteb-i Feyziyye Mektebi’ni bitirdikten sonra Gülhane Askeri Rüştiyesini girdi. Tıbbiye İdadisinden sonra Askeri Tıbbiyeden mezun oldu. Hekim yüzbaşı oldu. Devlet tarafından cilt hastalıkları konusunda ihtisas yapmak üzere Paris’e gönderildi. Burada dört sene kaldı. Yurda döndükten sonra Mersin, Rodos ve Cidde’de karantina hekimliği, sıhhiye müfettişliği yaptı. 1914’te emekliye ayrıldı. Dârülfünun’da Türk Edebiyat Tarihi dersleri okuttu. Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvâ-yi Milliye’ye karşı olumsuz tutumu nedeniyle öğrencileri tarafından istifaya zorlandı. Daha sonra cumhuriyeti destekledi ama yaşamı yalnızlık içinde ve salt edebiyatla uğraşmakla geçti. 12 Şubat 1934’te beyin kanaması nedeniyle İstanbul’da vefat etti.
Şiir Tamat Seçme Şiirleri Bütün Şiirleri.
Tiyatro Körebe Yalan Küçük Beyler
Gezi Yazısı Hac Yolunda Avrupa Mektupları Suriye Mektupları Âfâk-ı Irak
Makale Evrak-ı Eyyam Nesr-i Harp Nesr-i Sulh
Özdeyiş (Aforizma) Tiryaki Sözler
İnceleme Vilyam Şekspir
ELHAN-I ŞİTA
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar… Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu, Ey kebûterlerin neşideleri, O baharın bu işte ferdâsı Kapladı bir derin sükûta yeri Karlar Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar. Ey uçarken düşüp ölen kelebek Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek Gibi kar Seni solgun hadîkalarda arar; Sen açarken çiçekler üstünde Ufacık bir çiçekli yelpâze, Nâ’şun üstünde şimdi ey mürde Başladı parça parça pervâze Karlar Ki semâdan düşer düşer ağlar Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar; Küçücük, ser-sefîd baykuşlar Gibi kar Sizi dallarda, lânelerde arar. Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar; Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! – Son kalan mâi tüyleri kovalar Karlar Ki havada uçar uçar ağlar. Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter… Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir- Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler! Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! – Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid… Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek. Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd! Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar, Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân, Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun, Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun. Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök. Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök: Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi; Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi…